YÖNETİM KURULU BAŞKANI'NDAN / FROM THE CHAIRMAN


“Yerkürenin kaynaklarını eskisi gibi kullanmaya devam edemeyiz!”

“We can't consume the planet's resources as before!”

BÜLENT ECZACIBAŞI

Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı

Eczacıbaşı Holding Chairman

Temelleri kapalı ekonomi döneminde atılan Eczacıbaşı Topluluğu’nun o yıllarda uluslararası bir girişim olarak kurulması elbette olanaklı değildi. Genç Cumhuriyet sadece 19 yaşındaydı. Ülkede yerli sanayi hemen hemen hiç yoktu. Üretim geleneksel, imkânlar sınırlıydı; ihtiyaçlar her geçen gün artıyordu. Dünya için savaş ve kıtlık yıllarıydı.

Kurucumuz Merhum Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, zamanın koşullarına göre olağanüstü bir eğitim almıştı. İstanbul’da Robert Kolej’i bitirdikten sonra Almanya’da Heidelberg Üniversitesi’ne gitmiş, daha sonra ABD’de Chicago Üniversitesi’nde ve yine Almanya’da Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde öğrenim görmüş ve araştırmalar yapmış, biyokimya alanında doktorasını alarak ülkesine dönmüştü. Uluslararası bir bakış açısına sahipti. Gelecekte topluluğumuza dönüşecek her girişiminde bu bakış açısı ona hep rehberlik edecekti.

Topluluğumuz, ülkemiz gibi gerçek anlamda 80’li yıllarda dışa açılmaya başladı. 90’lı yıllar, yabancı ortaklıklarla geliştiğimiz bir dönem oldu. 2000’lerde, gelecekte fazla katkı beklenmeyen bazı sektörlerden çekilme kararı alındı. İnovasyonda ve tasarımda yapılan yeni atılımlarla, özellikle banyo ve karo iş alanlarımıza yeni bir ivme kazandırıldı. Bu iş kolunda tüm dünyada ilgi çeken bir İnovasyon Merkezi kuruldu. Banyo ve karo iş alanlarımızda dış pazarların geliştirilmesine ağırlık verilerek Almanya’da yeni markalar ve üretim tesisleri satın alındı; Rusya’da yeni üretim tesisleri faaliyete geçirildi. Diğer iş alanlarımızda da uluslararası iş birlikleri ve ticaret ile benzer bir yoldan ilerlendi, bugün de ilerleniyor.

Geldiğimiz noktada Eczacıbaşı, toplam satışlarının yaklaşık yüzde 60’ını yurtdışı pazarlara yapan bir sanayi kuruluşları topluluğuna dönüştü.

Topluluğumuz gibi dünya ticaretinin de genel görünümü zaman içinde değişti. Serbest ticaretin hayat verdiği, uzun yıllardır hem ulusları hem de değer zincirlerini farklı noktalardan birbirlerine bağlayan küreselleşme, son dönemde giderek daha fazla sorgulanmaya başladı. Sınırlı kaynaklar, sınırsız talepler ve yaratılan değerin adil paylaşılamaması gibi sorunlar giderek daha da büyüdü. Sıklaşan kasırgalar, kuraklık, canlı türlerinin hızla yok olması ve salgın hastalıklar ile iklim değişikliğinin yarattığı bilanço giderek ağırlaştı. İnsanlık, içinde bulunduğu bu güç koşulları henüz anlamaya ve daha sürdürülebilir bir dünya için anlamlı bir çabaya girişmek üzereydi ki, bu kez de küresel bir salgın felaketi ile karşı karşıya kalındı.

The origins of the Eczacıbaşı Group date back to the period in Turkey's history when our economy was closed to the world. The Turkish Republic was only 19 years old and there was very little local industry. Traditional modes of production combined with limited resources made it difficult for the country to satisfy steadily growing needs. Worldwide, these were years of war and scarcity. Naturally, it was out of the question that our Group would focus on anything but domestic demand under these circumstances.

Our Group's founder, the late Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, received an extraordinary education given the situation at this time. After graduating from Robert College in Istanbul, he went to Heidelberg University, then Chicago University, then back to Germany to the Kaiser Wilhelm Institute to further his studies and research. He returned to Turkey with a doctorate in biochemistry and an international vision that would guide every investment that brought us to where we are today.

It wasn't until the 1980s that our group, like our country, started to open up to the world in a real sense. During the 1990s, we established joint ventures with international partners. In the 2000s, we exited several sectors with low value-added potential. At the same time, we adopted new innovation and design initiatives that introduced fresh momentum into the Group and our bathroom and tiles businesses in particular, which established an innovation center that quickly began to generate international interest. In line with our priority of developing international markets, our bathroom and tiles businesses acquired several brands and production plants in Germany and opened production plants in Russia. Other Group businesses have made similar journeys through business partnerships and commerce.

As a result, Eczacıbaşı now earns close to 60 percent of its total sales revenue in international markets.

The general outlook for global trade, like our Group, has changed over time. Globalization brought about by free trade, which for years has linked both countries and value chains, is increasingly under question. Issues related to finite resources, infinite demand and the unjust distribution of created value have grown progressively. And then there is the increasingly heavy toll of climate change: more frequent hurricanes, drought, pandemics, and the rapid extinction of life forms to name a few. Humanity was only just beginning to understand the tremendous challenge of climate change and the meaningful efforts it must make to achieve a sustainable world when along came the pandemic – a global calamity.

Bugün, içinde yerkürenin geleceği ile ilgili samimi bir kaygının bulunmadığı bir küreselleşmenin sürdürülebilir olamayacağını görüyoruz.

Salgın ile daha da hızlanan teknolojik gelişmeler, çevreci, sürdürülebilir ve daha büyük bir değer yaratma yarışında duyarlılık sahibi ülkeleri rekabette ayrıştırıyor. Bizim gibi varlığını uluslararası yatırımlar ve ticaret ile güçlendiren girişimler için, zaman kaybetmeden kurulmakta olan yeşil ve dijital uluslararası pazarın bir parçası olmak bir seçenek olmaktan çıkıyor, bir gereklilik halini alıyor.

90’lı yıllarda ülkemizin birçok sanayi kuruluşu gibi Topluluğumuz da AB’ye uyum için o günün yeni teknolojileriyle dönüşüm yolunda önemli bir yatırım hamlesine girişmişti. Bugün, yine benzer bir çabaya ihtiyacımız olduğunu görüyoruz. Bu kez, yeni teknolojilerin yanı sıra iş kültürümüzü, yeni ve daha da sürdürülebilir iş modelleri ile güncellememiz gerekiyor. Kendimizi yenileyemezsek, gelişmiş ülkelerdeki rakiplerimizle aramızdaki hem teknoloji hem de anlayış farkı açılacak; böylece rekabette büyük güçlüklerle karşılaşabileceğiz.

Eskisi gibi yaşamaya, yerkürenin kaynaklarını eskisi gibi kullanmaya devam edemeyiz. Bazı endüstrilerde, üretim aşamalarında hammaddelerin yüzde doksanının tek seferlik kullanıldığını biliyoruz. Merkezine döngüsel ekonomiyi alan yeşil değer zinciri için bu kabul edilemez bir üretim biçimi. “Kullan, dönüştür, yeniden kullan ve paylaş” şeklinde işleyen yeni ekonomik modelin bir parçası olmamamız için ise hiçbir neden bulunmuyor.

Topluluğumuzda olduğu gibi, ülkemizde de yeşil ve döngüsel ekonomiye dair iyi örneklerin sayısının giderek artması hepimize cesaret ve geleceğe dair umut veriyor.

Paydaşlarımız için dünyanın dört bir yanında rekabetçi bir değer üretmeye devam ederken, dünyanın, ülkemizin ve yaşadığımız çevrenin karşı karşıya olduğu sorunların ortak akıl, ortak anlayış ve ortak çaba gerektirdiğini hep aklımızda tutuyoruz.

Today, it's clear that trying to maintain globalization without making earnest efforts to protect the future of the planet is unsustainable.

Moreover, technological advances that have been accelerated by the pandemic have given some countries the opportunity to strengthen their competitive advantage by creating high value add that is both environment-friendly and sustainable. Business groups like ours that aim to grow stronger and expand through international investments and trade have no choice but to become part of the green and digital common international market currently being established.

Like many industrial groups in Turkey, Eczacıbaşı undertook a major investment drive in the 1990s to align itself with the European Union and its business environment. Today, we need to undertake a similarly transformative effort. This time, we must update our business culture as well as our technologies with new and more sustainable models. If we can't renew ourselves, the divergence between our business approach and technology and those of our competitors in the European Union and elsewhere will grow, making it even more difficult for us to compete with them.

We can't maintain the lifestyles we're accustomed to or consume the planet's resources as before. In some industries, as much as 90 percent of the materials consumed in production are used only once. This production model is untenable in a green value chain, which is based on the principle of a circular economy. Moreover, there's absolutely no reason why we can't be part of the new economic model operating on the "use, transform, reuse and share" principle.

We're inspired and emboldened by the growing number of successful green and circular economy projects in Eczacıbaşı as well as in Turkey.

While continuing to create competitive value for stakeholders around the world, let's not forget the importance of acting together, because the shared problems of communities, countries and the planet require collective intelligence, collective understanding, and collective effort.